Aralıklı Oruç ve Hormonlar

Teknolojik gelişmeler sosyal yaşamda önemli değişimleri tetiklemiştir. Gündüz sürdürülen rutinlerin artık gece saatlerine yer değiştirmesi bu değişime önemli bir örnektir. Bilimsel kanıtlar, yaşam tarzındaki bu değişikliklerin beslenme alışkanlıklarını da etkilediğini ve nihayetinde obezite, tip 2 diyabet gibi metabolik bozukluklara neden olabildiğini ortaya koymuştur. Son zamanlarda giderek popüler hale gelen aralıklı oruç şeklindeki beslenme düzeni ile bu tür metabolik sorunların önlenebildiği belirtilmektedir. Kalori kısıtlamalı diyetlere göre sürdürülebilir olan bu aralıklı oruç, farklı şekillerde uygulanabilmektedir. Alternatif gün orucu olarak adlandırılan aralıklı oruç türünde bir gün normal kalorili beslenme ile diğer günde tam veya kısmi kalori kısıtlamasına gidilmektedir. Periyodik oruç türünde haftanın 5 gününde normal beslenme, kalan 2 gününde ise %75’e varan kalori kısıtlaması uygulanmaktadır.  Zaman kısıtlamalı beslenme türünde, günün belirli saat aralığında beslenmeye izin verilmektedir. Kalan sürenin oruçlu olarak geçirilmesi esastır.

Aralıklı oruç üzerine yapılan klinik araştırmalarda kandaki glikoz ve yağ düzeylerinin, kan basıncının ve inflamasyonu gösteren kan testlerinin olumlu şekilde etkilendiği ortaya konmuştur. Bununla birlikte bazı araştırmalarda bu faydalı etkilerin sınırlı olduğu ifade edilmektedir.

Canlıların 24 saatlik zaman dilimindeki pek çok fizyolojik işlevi kontrol eden sirkadiyen ritimleri yani, biyolojik saatleri vardır. Buna göre uyku ve uyanıklık döngüsü, kan basıncı, dakikadaki kalp atım sayısı, vücut ısısı ve hormonal üretim miktarı belirlenmektedir. Bu ritimin yani biyolojik saatin esas merkezi beynin hipotalamus ismi verilen kısmında yer alır. Bu merkez vücuttaki pek çok organ ile sürekli haberleşme halindedir. Bu organlara gönderilen sinyallerle görevlendirmeler yapılmakta, organlardan geri gelen mesajlara göre de görevlendirmeler yeniden düzenlenmektedir.Biyolojik saat merkezi olan hiotalamusun ilgili kısımları zaman ayarlamasını ortam ışık durumuna göre yapmaktadır. Işık sinyallerini de gözün retina tabakasından almaktadır. Bahsedilen bu biyolojik saatin günümüzde dış etkenlerden, çalışma saatlerinden, ışığa maruzyet durumundan ve beslenme şekillerinden etkilendiği düşünülmektedir.

Son zamanlarda araştırmalara daha sık konu olan aralıklı orucun insan sağlığına olan faydalı etkileri ortaya konmaya başlamıştır. Ancak biyolojik saat ile ilişkisine dair verilerin incelenmesi önemli bir konuyu da gündeme getirmektedir. Yani, Hormonları. Hormonlar belirli durumlarıla ilişkili veya zaman dilimlerinde ritmik olarak salınmaktadır.

ARALIKLI ORUÇ TUTMANIN HORMONAL RİTİMLER ÜZERİNE ETKİLERİ

İnsanlar binlerce yıllık tarih sürecinde, özellikle avcı-toplayıcılar döneminde, genellikle gündüzleri çalışır ve yemek yer,geceleri uyurlardı. Ancak yerleşik hayat geçiş, teknoloji, nüfus artışı, sanayi devrimi gibi kilometre taşları bu düzeni değiştirmeye başladı. Bu sayede biyolojik saatlerde de bazı değişiklikler, dolayısıyla hormonların salınım zamanları, tepe noktasına ulaşma zamanları ve hatta miktarları da değişime uğramaya başladı. Aralıklı oruç da hormonal salınım düzeninde bir miktar değişimlere yol açarak insan sağlığı üzerinde farklı etkilere yol açmaktadır.

 

insülin

İnsülin, pankreastan (β hücrelerinde) üretilen ve salgılanan önemli bir metabolik hormondur. İskelet kasları ve yağ dokuları gibi hedef dokularda glikozun hücre içine alınmasını, aşırı enerjinin de glikojen ve lipidler olarak depolanmasını uyarır. İnsülin ayrıca karaciğerde glikoz üretimini engeller, böylece normal kan glikoz seviyelerini korumak için tokluk kan şekerini düşürür. İlginç bir şekilde, bilimsel çalışmalar beta hücrelerinden salınan insülinin de biyolojik saatle ilişkisine, hatta bazı organların insüline duyarlığının da biyolojik saatle ilişkili olduğunu belirlemiştir. Buna göre aynı tür gıdalara vücudun tepkisi, farklı zaman dilimlerinde değişebilmektedir.

Klinik araştırmalar, aralıklı orucun kan insülin düzeylerini düşürdüğünü ve insülin duyarlılığını iyileştirdiğini göstermiştir. Bu değişiklik, akut açlık sırasında da gözlenmiştir. Aralıklı oruca başlayan bireylerin 72 saatlik açlıktan sonra insülin düzeylerinin ilk 24 saatte yaklaşık %35 oranında düştüğü ve açlığın sonunda başlangıç ​​seviyelerinin yarısına kadar azaldığı belirlenmiştir.

 

Aralıklı orucun değişik türlerinde de insülin değerinin azaldığı ve insülin duyarlığının arttığı gösterilmiştir. Bu değişiklikler, kalori kısıtlayıcı diyetlere göre daha belirgindir.

Deneysel çalışmalarda da insülin salınımının aralıklı oruç sonrasında tepe noktasına ulaşma saatlerinin belirgin olarak değiştiği gösterilmiştir. Bu durum yiyecek beklentisi olan zaman periyotlarının değişimine bağlı olarak beyinden pankreasa gelen emirlerin saatlerinin de değişmesiyle açıklanmaktadır.

 

Tiroid hormonları

Tiroid hormonları; T3 yani triiyodotironin, t4 yani tiroksin ve tiroid bezinden salınan iyot içeren hormonlardır. Tiroid hormonları vücuttaki kahverengi yağ dokusunda termojenezi yani ısı kontrolünü düzemlemektedir. Bununla birlikte, beyaz yağ dokularında da lipolizi yani, yağ yımını hızlandırarak karaciğerin glukoneogenez için kullandığı yağ asitlerini artırırlar. Tiroid hormonları, enerji harcamasını desteklemektedir. Bu etkileri, beynin hipotalamus bölgesinden hipofiz bezine gönderilen sinyallerle ve hipofiz bezinden tiroid bezine gönderilen sinyallerle düzenlenmektedir. Biyolojik saatlerin kontrolü altında, tiroid hormonları inaktif dönemlerin erken evresinde zirve yapar. Yani, insanlarda TSH seviyesi gece saat 02 ve 04 arasında en yüksek düzeydedir. Bu salınımdan yaklaşık 1,5 saat sonra T3 salınımı gerçekleşir. Akşam üzeri saat 17 -18 civarında ise en düşük seviyelere ulaşır. Deneysel araştırmalarda 24 saatlik açlık peryodu sonunda T3 düzeyi azalmıştır. Bununla birlikte TRH ve TSH düzeylerinin de azaldığı gözlenmiştir. Klinik araştırmalarda da T3 düzeyi oruç tuttuktan sonra hızla düşmeye başlar. Yaklaşık 80 saatlik açlık sonrasında açlığın başlamasından sonraki 48 saat içinde belirgin T3 ve TSH düşüşleri gözlenmiştir. Benzer bir çalışmada da serum T3 düzeyinin 24 saatlik açlıktan sonra %55’e kadar düştüğü belirlenmiştir.  Ancak bu çalışmada TSH seviyeleri açlık esnasında değişmemiştir. Belirtilen bu değişimler nedeniyle tiroid anormallikleri olan hastalar, aralıklı oruç sırasında ilaç alımının dozu ve zamanlaması konusunda kendilerini takip eden  doktora danışmalıdır.

 

Glukokortikoidler

Glukokortikoidler (kortizol) böbreküstü bezlerinin korteks ismi verilen dış katmanında sentezlenir ve salgılanır. Kortizol makromoleküllerin parçalanmasını uyarır ve kan şekeri düzeyinin istenilen seviyede sürdürülmesi için insüline karşı etkiler gösterir. Ayrıca inflamasyona karşı vücudun yanıtını ve kardiyovasküler aktiviteleri (kalp kasılması, nabız ve damar daralması gibi) düzenler. Kan kortizol seviyesi biyolojik saate göre belirlenir. İnsanlarda kortizol düzeyi sabah saat 07 – 08 arasında en yüksek düzeylere ulaşır ve gece yarısına kadar kademeli olarak düşer.

Deneysel çalışmalarda 24 saatlik bir açlığın ardından kortizol seviyesinin zirve yaptığı saatin 2 saat kadar geciktiği gözlenmiştir. Ancak pik seviyesi aynı şekilde kalmıştır. Genel olarak kortizol salınımın zirve olduğu noktanın aralıklı orucun başlangıç saatlerine doğru ilerlediği gözlenmiştir. Klinik çalışmalarda ise kortizol salınımın aalıklı oruç başladıktan hemen sonra yükselmeye başladığı ve kortizol düzeylerinide belirgin olarak arttığı gözlenmiştir.

 

Büyüme hormonu

Büyüme hormonu  ön hipofiz bezinden üretilir ve yağsız vücut kütlesinin (yani kemik ve kas gibi dokuların) büyümesini ve lipolizi yani yağların parçalanmasını destekler.

Büyüme hormonu seviyeleri uyku saatinde doğal olarak zirveye ulaşır. Dolayısıyla inanlarda gece saat 23 ile 02 arasında en yüksek seviyelere ulaşmaktadır. 37.5 saat açlık sonrasında büyüme hormonu seviyesinin bazal değerinin 10 kat üzerine çıkmaktadır. Bununla birlikte aralıklı oruç sürecinde büyüme hormonu salınımının gündüz saatlerinde bile pik yaptığı belirtilmiştir.

 

Seks hormonları

Aralıklı oruç ve seks hormonları üzerine yapılan sınırlı sayıda klinik araştırma yapılmıştır. Bununla birlikte deneysel araştırmalarda aralıklı oruç uygulanan farelerde kadınlık cinsiyet hormonlarında azalma olduğu gösterilmiştir. Ancak bu deneysel çalışma sonucunun insanlara uyarlanması oldukça güçtür. Çünkü bahsedilen araştırmada farelerin henüz 3 aylık oldukları, bunun da 9 yaşındaki bir insana denk gelebileceği belirtilmiştir. Bu araştırmadan, çocuk aralıklı orucun cinsiyet homonu, üreme organlarının gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri olabileceği sonucu çıkartılmıştır. Bu nedenle çocuklarda aralıklı oruç konusunda dikkat edilmesi gerekmektedir. Yapılan klinik araştırmalar sınırlı sayıda olup, bu çalışmalardaki denek sayıları da oldukça düşük tutulmuştur. Zayıf ve genç erkeklerde aralıklı oruç sonrasında androjenlerin (erkek cinsiyet hormonu) düzeyinde azalma gösterilmiştir. Yapılan 4 farklı araştırmada da bu durum doğrulanmıştır. Ancak androjenlerin kas yapımına katkısı açısından değerlendirme yapıldığında, hormon seviyelerinde azalma olmasına rağmen kas kütlesinde bir azalma gözlenmemiştir. Androjenlerin azalması erkeklerde cinsel isteksizlik yaratabilir. Ancak bahsedilen çalışma sonuçlarında bu noktaya değinilmemiştir. Aralıklı orucun kadın seks hormonları üzerindeki etkilerini inceleyen az ayıda klinik araştırmada östrojen, FSH ve LH düzeylerinde önemli bir değişimolmadığı gösterilmiştir. Ancak çalışmaya dahil edilen polikistik over sendromu olan hastalarda aralıklı oruç ile yüksek olan testosteron düzeyinin azaldığı ve adet döngüsünün düzelebildiği belirlenmiştir. Görüldüğü gibi aralıklı orucun iki cinsiyet üzerindeki etkileri farklıdır. Ancak gerek yapılan araştırmaların sayıca az olması, gerekse denek sayılarının yetersizliği ve karşılaştırma gruplarının olmaması, erkeklerde genç ve zayıf bireylerin seçilmiş olması, kadınlarda daha çok kilolu ve polikistik over sendromu olan bireylerin çalışmaya dahil edilmesi gibi faktörler, elde edilen bulguların topluma genellenmesini güçleştirmektedir. Bu nedenle aralıklı orucun kadın ve erkek seks hormonları üzerine etkisini inceleyen daha geniş kapsamlı ve planlanmış olan klinik araştırmalara ihtiyaç vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir